Gelelim Japonya izlenimlerinin beşinci yazısına… Geçtiğimiz yazıda Tokyo’da yaşadığım ilginç anıları ve Japon kültürünün bende bıraktığı şaşkınlığı anlatırken, bizdeki tabiri caizse “yozlaşmış” hoşgörüsüzlüğü dile getirmiştim. Bu şaşkınlıkla Tokyo’daki akşamı noktalarken ertesi günü eski başkent Kyoto’ya gitmenin planlarını yapmaya başlamıştım. Ama kadim dostum Hiroki beni kapsül otelime bırakana kadar bana eşlik etti sağolsun. Orada vedalaşıp kendisini İstanbul’a davet ettiğimi burada belirteyim. Daha önce bu kadar yardımsever ve misafirperver bir insan evladı ile karşılaşmadığımı bir kere daha tekrarlayayım.
Neyse gelelim kapsül otel’e… Burası haberlere konu olacak kadar fenomenleşmiş bir mekan. Tokyo gibi dünyanın en kalabalık ve aynı zamanda en pahalı şehirlerinden birinde bu kadar uygun fiyatlı bir otel bulmak gerçekten güzel. Klostrofobik olanlar için pek tavsiye etmiyorum; ancak böyle bir deneyim anlatılmaz yaşanır. Yüzölçümü bu kadar küçük olan bu dev kentte m2 fiyatları ve dolayısıyla kira bedellerinin ne kadar yüksek olabileceğini tahmin etmeniz hiç de zor olmayacaktır. Durum böyle olunca Tokyo’nun Shinjuku semtindeki birkaç zeki girişimci çareyi kapsül otelleri hayata geçirmekte bulmuş. Bu kapsül otellerin fiyatı çevredeki birçok otele göre oldukça uygun fiyata sahip. Geceliği 3500 Yen olan bu küçük kapsülleri kiralayıp gecenizi Tokyo’nun merkezinde geçirmeniz mümkün. Ama nasıl oluyor da adamlar 10000-15000 Yen’lik muadillerine göre bu kadar ucuz olabiliyor.
7 katlı bir binada bulunan bu otele bir asansörle çıkıp 3. kattaki resepsiyon katına giriyorsunuz. Asansörün kapıları açıldığı gibi ayakkabılarınızı koyacak bir dolapla karşılaşıyorsunuz. Ayakkabılarınızı çıkarmadan resepsiyon masasına gitmeniz mümkün değil. Ayakkabı dolabınızın anahtarını verip, rezervasyonunuz olduğunu belirterek size uygun odanın bilekliğini alıyorsunuz. Dolayısıyla hiçbir şekilde anahtar kaybetme riskiniz bulunmuyor. Kanban’a benzeyen bu sistem ile ayakkabı dolabı kaldığınız kapsülünüzün ve aynı zamanda kişisel eşyalarınızı saklayacağınız dolabın anahtarını tetikliyor.
Tabi ben ortamdaki herşeyde biraz zorlama da olsa TPS kokusu arıyorum o ayrı; ama ne olursa olsun gerçekten etkileyici. Bu kapsüllerde konaklamak az evvel de bahsettiğim gibi klostrofobik kişilerde biraz sorun teşkil edebilir ama gün boyu gezen ve pestili çıkan benim için evimdeki yatağımdan farksızdı adeta. Bu kapsüllerde (adı üzerinde kapsül) sadece bir yatak yastık yorgan var. Ama rahatlığınız için diğer tüm detaylar bu küçücük yerin içine sığdırılmış. Televiyonunuz, radyonuz ve alarmınız başucunuzda.
Her katta bu kapsüllerden 70-80 tane var ve bu otel 4 katlı. Dolayısıyla küçücük bu mekanda bir anda 320 odalı dev bir otele sahip oluyorsunuz. Sabit giderleriniz 320 odalı standart bir otele nazaran oldukça az olunca ödediğiniz gecelik bedel de haliyle çok ekonomik oluyor. (3500 Yen yaklaşık 80 TL’ye denk geliyor) 80 TL pahalı gibi görünse de Tokyo’da konaklamak için bulunmaz fırsat. Dar alan probleminin yarattığı fırsatlara bir bakın!
Bu otelde banyo ve tuvaletler ortak kullanıma sahip. Tuvaletler ve banyolar oldukça temiz; banyolar bizdeki kültürden biraz farklı ve “public” olduğu için tarafımdan pek tercih edilmese de gayet rahat bir uyku çektiğimi ve hatta o yorgunluktan uyuyakaldığımı belirteyim.
Sabahleyin yine Shinkansen’i kullanarak Kyoto’ya geçtim. Kyoto ise eski Japonya’nın ruhunu taşıyan tarihi bir kent. Tokyo ne kadar metropolse; Kyoto da o kadar tarih kokan geleneksel bir yer. Ne kadar şanslıydım ki benim Kyoto’ya gittiğim hafta, Japonların geleneksel festivallerine denk gelmişti. Durum böyle olunca tüm cadde ve sokaklar bu festival için kapatılmış ve geleneksel kıyafetlerini giymiş Japonlar ile doluydu. Kyoto’da gezdiğim iki tapınaktan da oldukça etkilendim. Altın Tapınak Kinkakuji ve efsane tapınak Kiyomizudera gerçekten keyif ve huzurla anacağım yerler olarak zihnimdeki kalıcı yerini aldı.
Sade bir güzellik ve bu sadeliğin içindeki ihtişamı barındıran bu yapıları görünce insan huzura ve dinginliğe gark oluyor. Daha once de bahsettiğim gibi hayat burada zaten sakin ve dingin akıyor. Akdeniz stresini bünyelerinde barındırmayan okyanus çocukları belki de atalarının yarattığı bu huzur ortamının etkilerini hala genlerinde taşıyor. Hem de büyük bir bağlılık ve saygıyla…
Geleneklere bağlılık ve kurallara uyum İnsana Saygı’yı da beraberinde getirmiş. Hep bahsettiğim bu hoşgörü ve ince anlayış; doğaya ve insana saygıyla birleşince hatasızlık da beraberinde gelmiş. Üretim sistemindeki bu disiplin ve kalitenin gerçek sebebi; işte bu kurallara uyum ve bağlılıkta gizli. Buradan hareketle Toyota Way’deki İnsana Saygı’nın hem bir sebep hem de bir sonuç olduğunu söyleyebilirim.
Ama bu durum, her şeyi kültüre ve geleneklere bağlayıp bu system bize uymaz diye kestirip atmak anlamına gelmiyor bu söylediklerim. Japon kültürünün TPS’e olan etkilerini elbette yadsıyamazsınız; ancak bu demek değildir ki TPS sadece Japonlar tarafından uygulanır. Şirket kültürünü firma içerisinde yeşertip zaten olması gereken insana saygı kavramını çalışma ortamınıza uyarlayamıyorsanız, ne öğrendiğiniz tekniklerin; ne de kullanmaya çalıştığınız TPS’in ve/ya Yalın Araçların bir kıymeti kalıyor.
Amaç, TPS’in hayat bulduğu topraklardaki kültürü taklit etmek değil, olması gereken asgari insani değerleri kendi kültürümüzle yoğurup; kendi şirketlerimizin kültürünü oluşturarak güçlü bir sanayi bilincine erişmek. . İşin bir diğer sırrı ise yaşanılan problemlerin yarattığı fırsatları görerek yeni fikirleri yeşertmekte gizli. Aynı kapsül otellerde olduğu gibi…
Sevgiler
CY