Yalın Dönüşüm’e başladığımız birçok şirkette belirli bir süre ilerledikten sonra (nedense ilk başta akla hiç gelmez!) sorulan soruların başında “Çalışanlarımızın motivasyonunu nasıl sağlayacağız?” geliyor. Bu konu belki de Yalın Dönüşüm‘ün devamlılığına ve kararlılığına etkileyen en önemli faktörlerden biri. Dolayısıyla Yalın Dönüşüm ve Yalın Araçlar kadar bu araçları kullanan ve Yalın’ı yaşayan insanların motivasyonunu sağlamak da işin olmazsa olmazı.
Durum böyle olunca akla gelen ilk kuşkulardan biri motivasyon unsurunun parayla mı yoksa başka bir şey ile mi sağlanacağıyla ilgili oluyor. Gerçekten de para etkili bir motivasyon unsuru mu; yoksa işletmenin kültürünün altına dinamit koymak kadar tehlikeli bir hareket mi?
Takdir Tanıma sistemleri, bireysel öneri formları, öneri kutuları, iyileştirme seramonileri gibi türlü araçlar ile motivasyon unsuru sağlanmaya çalışırken belki de en önemli konulardan birini göz ardı ediyoruz. Bu sistemleri kurup (hep söylediğim gibi) içine ruhunu üflemeyi unutuyoruz. “Peki bu ne demek? İşin ruhu nerede edebiyatı geçelim uygulamaya gelelim!” diyenler için biraz daha açalım. Problemin aslı, bu sistemleri kültür entegrasyonunu göz ardı ederek kurmaya çalışıp; sonrasında da “işlemiyor” diyerek topa tutmamızda yatıyor!
Bu işin işlemediği ile ilgili yakınmalarınızı dinlemeden önce size şu soruları sormam gerekiyor.
Şirket kültürünün temel taşlarını belirlediniz mi? Bu kültüre uymaya aday çalışanlar istihdam edebildiniz mi ? Diyelim istihdam ettiniz; peki bu kişileri sisteme uyduracak bu kültürün temel taşlarını onlara anlatacak bir oryantasyon yapınız var mı? Diyelim oryantasyon sisteminiz de var; peki o zaman onları sisteme oryante edebildiniz mi? Oryantasyon eğitiminiz muazzam hazırlanmış, uçarlı kaçarlı slayt gösterileri olabilir; ama bu çalışan sahaya inince bu kültüre dair bir şey bulabiliyor, bir nebze olsun eğitimde öğrendikleri ile bunları bağdaştırabiliyor mu? Bu bağdaştırdıkları ile kendini şirketin bir parçası hissediyor ve işiyle gurur duyabiliyor mu?
Bu soruların cevaplarını vermeden; yani işin kısası bu “ruhu üflemeden” çalışanın kafasında bir imaj yaratmak, onu sisteme entegre edip diğer çalışanlar ile aynılaştırmak ve işin en önemlisi bir takım üyesi yapıp şirket için değer yaratan bir beyin haline getirmek İM-KAN-SIZ! Kimse kusura bakmasın.
Peki bizler ne yapıyoruz.
Çok güzel slayt gösterilerine sahip eğitimler hazırlayıp (belki onu bile yapmıyoruz) şirket imajını göklere çıkartıyor, ama sahada uygulamaya gidince armut bile toplayamıyoruz. Kaizen, 5S, JIT, SMED, Muda,Poka Yoke, Andon diyor; ama bunları üretecek, yapacak, bu sistemi işletecek olanların bizim çalışanlarımız olduğunu gözardı ediyor sadece birkaç Japon kelimeyle iş yürür zannediyoruz. İşletmenin muhtelif köşelerine “buz gibi” öneri kutuları koyuyor, gembada genchi gembutsu yaparak, iyileştirme koşullarını birlikte önermek yerine, yarattığımız bu bürokrasi soğukluğu içinde çalışanlarımızın o kutuya birşeyler yazmasını istiyoruz. Çalışanlarımızın kurallara uymasını bekliyor; ama bu kuralı uygulatmak için bir standart belirlemediğimizi fark edince kendimizle yüzleşmekten korkuyoruz. Ne bir form, ne bir rehber ne de bir yardımcı araç ile oluşturmaya çalıştığımı kültürü yaşatıyoruz. Kaizen başı iyileştirme kazancından yüzde payı veriyor, öneri sayılarına göre hediye çekleri ile çalışanlarımıza havuç gösteriyor, sonra havucu ortadan kaldırınca kimse niye işini sahiplenmiyor diye kendimize sorup duruyoruz*.
Bir de bunların hepsinin yanında şaşalı şatafatlı sözlerle Yalın Düşünce ve Yalın Araçları övüyor; ama tam anlamıyla uygulama becerisini gösteremiyoruz. Bir çocuğa “Sakın yalan söyleme!” ya da “Sakın sigara içme!” deyip, ayaküstü kırk yalan söyleyen ya da keyifle sigara tüttüren büyükleri bir düşünün. Bir de o çocuğu. Kendini aldatılmış hisseden ve kime güveneceğini bilemeyen o insanı…
“Dediğimi yap yaptığımı yapma” diyerek bir insanın güvenini ne kadar kazanabilir, onu sözlerimize ne kadar ikna edip ne derece motive edebiliriz?
Bilmiyorum artık; cevap sizde. Hata kimde nerede?
Sevgiler
CY
*Daniel Pink’in yazmış olduğu “Drive:Nasıl Motive Oluruz, Nasıl Motive Ederiz? “ adlı kitap belki de tüm bu anlattıklarıma en güzel cevabı verecek ve kafası karışanlara tam bir başucu kitabı olacak harika bir referans. Mutlaka ama mutlaka okumanızı öneririm. MediaCat‘ten Türkçe baskı olarak tüm kitapçılarda bulabilirsiniz.
2 yorum
Can bey selamlar.
Yukarıdaki yazınızı büyük bir keyif ile okudum. Doğru söze ne denir. Bizler firmalarda yalın üretim teknikleri adında yukarıda bahsettiğiniz konu başlıklarıile hemen işe sarılıp bir şeyler yapmaya çalışıyoruz. Bence temel hatayı burada yapıyoruz. Sanki bu iş sadece üretim bölümlerinin işi imiş gibi dar bir çerçeveye sıkıyşıyor. Aslında konuya Yalın Düşünce felsefesi ile başalamak en doğrusu gibi. Bunu da şirket sahiplerinden başlayıp tüm yönetim kademelerinde yerleşmesini sağlamak ilk iş olmalı. Çünkü bu kültür yerleşmeden bu çalışmaların sürekli olma şansı yok.
Saygılar, sevgiler…
Taner Aypak
Taner Bey,Merhaba
Öncelikle değerli yorumlarınız için çok teşekkür ederim.
Yorumunuza katılmamak mümkün değil. Bizler sadece Yalın Araçlara odaklanıyor, kafaları değiştirecek nosyonu edinmeden, işin felsefesini öğrenmeden yola koyuluyoruz. Bu, koca bir tamir kutusuna sahip olup içindeki alet edevatı kullanmayı bilmeyen amatör tamirciler olmaya benziyor. Önce hangi aracı nerede kullanacağımızı bilecek nosyona ve motivasyon unsuruna ihtiyaç var. Bu da şirket kültürünü yerleştirmekte şirket içi “tevhid-i tedrisatı” hayata geçirmekle mümkün. Bu devrimi gerçekleştirmek de şirket sahiplerinin düşünce dünyalarını etkileyip, onları bu işin yapılabilirliğine inandırmaktan geçiyor. Buradaki en büyük rol ise üst yönetim ile saha arasında köprü görevi gören siz ve sizin pozisyonunuzdaki koordinatörlere düşüyor.
Yorumunuz için tekrardan teşekkür eder yolumun düştüğü bir gün fabrikanızı ve sizi ziyaret etmeyi çok isterim.