Geçtiğimiz hafta Yalın Düşünce‘nin ne olduğunu anlatır gibi yapsam da; aslında sizlere yaşadığımız dünyadaki problemlere ne kılıflar uydurduğumuzu ve ne tür bahanelere sığınıp yarattığımız sistemi nasıl suçladığımızdan bahsetmiştim.
Bugün ise Yalın’ın Y’si değer’in ne olduğundan bahsedelim.
“Kesin yine başka konulara dalacak, yine bizi kandırıyor” demeden önce şimdiden sizi uyarayım. Bu sefer konu başlığıma sadık kalacağım.
Şimdi gözlerinizi kapayın bir müşteri olarak bu kelimeyi aklınıza getirdiğiniz an ilk aklınıza ne geliyor şöyle bir düşünün.
Bekliyorum.
Gözlerinizi açtığınızda çoğunuzun gözü önünde “para” ve/ya altın gibi metaların belirdiğini söylememe gerek yok sanırsam. “Ne materyalistsin Yalın Danışman! Ne paragöz adamsın!” diyenler hiiiç kendini kandırmasın. Bal gibi de çoğunuzun aklına para geldi şimdi. Tamam manevi değerler, toplumsal değerler, mesleki değerler, ahlaki değerler vs. bunları hayal etmeyi biz de biliyoruz ama şimdi eğri oturup doğru konuşalım aklınıza ilk ya yeşil dolarlar ya sarı altınlar ya da deste ya da kağıt halinde paralar geldi…
Zaten burada garip hiç bir şey yok. Gelmemesi anormal olur zaten. Aklına başka nesneler getirenler ya çok temiz kalpli ya da bu blog sayfasında Yalın Düşünce ile ilgili anlatacağım şeylerin çok farklı bir “aydınlanma” falan getireceğini sanıyor olabilirler. Ama yanılıyorlar. Bu blog sayfası sizlere Yalın Düşünce‘nin temelinde ve detaylarında neler olduğunu anlatacak elbette; ancak öncelikle hepimizin müşteri olma koşulunun altında materyalist bir toplum yapısının gizli olduğunu kabul edelim. Zaten gözlerimizi kapadığımızda gördüğümüz obje de bunun bir yansıması.
Çünkü hepimiz müşteri olarak birer materyalist varlığız. Çünkü tüketmeyi satın almayı, beğenilmeyi, statü sahibi olmayı sevmek gibi nefsani arzularımızı “para” çok güzel okşuyor. Paramız varsa tüketiriz, paramız varsa müşteriyiz, paramız varsa satın alır, cebimiz parayla dolduğunca beğenmeye başlarız. Beğenilerimiz doğrultusunda paramızı harcar, beklentilerimizi paramızla karşılamayı hayal ederiz.
Hepimiz kesemizdeki liralar kadarınca tüketiciyiz. Kimseye bu devirde öpücükle bir şey satmadıklarına göre önce şu gerçeği birer müşteri olarak kabul edelim.
“Değer, para ödemeye hazır olduğunuz her şey”dir.
Madem değer para ödemeye hazır olduğumuz herşeyse şunu söyleyebilir miyiz?
Değer, müşteri gözünden baktığımızda parasını ödemeye hazır olduğumuz her şeyin karşılığını almaktır… Değer, satın aldığımız her ürün ve/ya hizmetin beklentilerimizi karşılamasıdır. Değer aldığımız televizyonun bozuk çıkmamasıdır. Değer, girdiğimiz bankada saatlerce kuyruk beklememek, beğendiğimiz ürünleri internette sorunsuz satın alabilmek, binlerce lira verdiğimiz otomobilimizle yolda kalmamak, restoranda yediğimiz yemeklerden sonra geceleyin mide ağrısında yatakta dört dönmemek; aksine o restorana bi daha gitmeyi istemek, o arabanın yeni modelinin çıkmasını beklemek, internette alışveriş ettiğimiz sitenin kampanyalarını takip etmek o bankanın vadeli mevduat hesabına para yatıracak güveni içimizde hissetmektir.
Pekii hepimize tüketiciyiz dedik… Değer bizim için bu. Doğru da, üretici için bu hizmeti ve ürünü yaratanlar için değer ne? Değer nerede?
Biraz sabredin onu da Çarşamba anlatacağım…
Sevgiler
CY