İçtiğiniz çay, kullandığınız otomobil, kullandığınız bilgisayar, konuştuğunuz telefon… Elinizdeki tüm ürünlerden bir beklentiniz var. Doğru mu? Peki beklentilerinizin ne kadarını karşılıyor bu ürünler? Peki ya finansal işlerinizde kullandığınız bankanız veya müşteri hizmetleriyle telefonda ya da internette muhatap olduğunuz mağaza yetkilisi ya da şu an web üzerinden yapmaya çalıştığınız alışveriş sitesi… İstekleriniz doğrultusunda size ne kadar hizmet veriyor?
İçtiğiniz çaydan midenizin bulandığı, kullandığınız bilgisayardan cinnet getirdiğiniz, konuştuğunuz telefondan sinir krizi geçirdiğiniz ve hatta servis sağlayıcınıza küfrettiğiniz olmadı mı? Bankaların bekleme sandalyelerinde kitaplar bitirdiğimiz, müşteri hizmetleri telefonlarının başında saatlerce klasik müzik dinlediğimiz, web sitesinden beğendiğimiz ürünü satın alabilmek için kart numaramızı girmekten bilgisayarımızın tuşlarını eskittiğimiz anları hepimiz yaşamadık mı?
Peki burada “Değer” nerede? diye sorsam, vereceğiniz cevap herhalde koca bir “Hiç!” olacaktır. E peki durum böyleyse, “Değer”in olmadığı sizin ömrünüzden giden bu “değerli dakikalar”, kullandığınız üründeki “müşteri memnuniyetsizlikleri”nizin adı ne o zaman? Ve hepsinden önemlisi yaşadığınız sinir harbinin sorumlusu kim?
Hadi son iki sorumdan ilkini cevapladınız ve buna “İsraf” dediniz de; bakalım ikinci soruma ne cevap vereceksiniz?
Kim bunun sorumlusu?
“Adama bak bunda bilemeyecek ne var? Bundan kolay soru mu var,bunların sorumlusu tabii ki de süreç”
Dediniz ve kaybettiniz…
Bu cevabınız başka birçok sorumu beraberinde getirecek çünkü. “Süreç bi insan mı? Süreç bi varlık mı? yoksa süreç bir sistem mi? Aslında haklısınız. Sorumlu süreç gibi gözükse de arkasına sığındığımız ve bizim yarattığımız işlevler bütününden ibaret bir sistem aslolan.
Hani “Nerde bu millet? Nerde bu devlet” diyen ve hala demekte olan birçok vatandaşımızı birçoğumuz haber bültenlerinden iyi hatırlar. Tanıdık geldi mi? Devlet de arkasına sığındığımız ve bizim yaratmamıza rağmen, bizim oluşturduğumuz bir sistem olmasına rağmen suçlayıp yerin dibine batırdığımız bir süreçler silsilesi değil mi?
“Ne çok sordun kardeşim?” biz buraya bişeyler okuyup öğrenmeye geldik sen buradan bize soru sormaya başladın” diyenler için üzgünüm; ancak süreçleri, sistemleri yaratan bizler sorumluyuz her şeyden… Düşünce yapımızı sistemlere aktardığımız, yarattığımız bu sakat sistemlerden oluşturduğumuz süreçlerden verimli, sağlıklı çıktılar beklediğimiz için suçluyuz.
Değer’in tanımını doğru yapamadığımızdan nerede olduğunu bulamadığımız için, üründe kalite kavramını lüks kelimesi ile eşdeğer tuttuğumuz için; hizmette kaliteyi ise pohpohlandığımız kadarınca sandığımız için; israfı sadece lüzumsuz lambaları söndürmek, boşa akan muslukları kapamak, tabakta pirinç bırakmamak olarak algıladığımız için suçluyuz.
Yalın Düşünce kelimesi daha çıkmadı ağzımdan. Üzgünüm; ancak önce bazı kavramları düzeltmek gerekiyor ki, sonrasında Yalın kelimesini edebilelim. Önce değer, israf kavramlarını oturttuktan sonra “Yalın”a yakışanın ne olduğunu bilelim ki “Yalın”ın 5 temel kavramını anlatıp Yalın Düşünce’nin detaylarına giriş yapabilelim.
Önce bu yazıyı iyice bir irdeleyelim ki, sonrasında Değer, İsraf ve Kalite kavramı üzerinden Yalın’ın 5 temel ilkesini konuşmaya fırsatımız olsun.
Sevgiler
CY
1 Yorum
Reblogged this on yagmursesi.